top of page
Yazarın fotoğrafıHazal Ocaklı

Notre Dame'ın Kamburu Müzikali

Güncelleme tarihi: 18 Ara 2023


Küçüklüğümden beri Notre Dame’ın Kamburu Müzikali’nin herkesin bildiği Belle şarkısını severek dinlerim. Aynı zamanda müzikalin ana kaynağı olan kitabı da yine küçük yaştayken okuyup çok etkilenmiş, Sefiller’i de okuduktan sonra Victor Hugo’yu en sevdiğim yazar ilan etmiştim. Hugo, zaman geçtikçe en sevdiğim yazar unvanını kaybetmişti fakat geçen senelerde önce Bir İdam Mahkumunun Son Günü’nü okuyup hayran kaldıktan sonra Sefiller’i -bu sefer çocuk versiyonunu değil tam halini- tekrar okumaya karar verdim. Ne kadar büyülendiğimi anlatabilmem mümkün olmadığı gibi ne kadar büyülendiğimi düşünürken dahi kalbimin hızlandığını söylemem de abartılı gelebilir. Bundan sonra da dönem dönem iyice şiddetlenen bir Hugo hayranlığına geri döndüm.

İşte bu hayranlığın en son evresi, Notre Dame’ın Kamburu’nun da adeta dibini sıyırarak oldu. Yine bu kitabın da uzun versiyonunu okumaya başladım, meşhur Belle şarkısının bulunduğu 1998 tarihli müzikalin şarkılarında boğuldum ve müzikali baştan sona izleme kararı aldım. Hatta Fransızca’yı müzikali anlayabilecek seviyede öğrenip Paris’te müzikali izleme hayallerine de kapıldım. O sırada İstanbul’da da müzikalin oynadığını öğrenip bilet aldım ve müzikalin orijinalini izleme planımı erteledim.

Trump Sahne’de gittiğim müzikale ilişkin genel olarak övgü dolu konuşmam mümkün olmayacak. Ama yine de öncesinde çok beğendiğim bazı iyi yönlerini söylemenin de şart olduğunu düşünüyorum.

Öncelikle Şair Gringoire karakterini canlandıran Andrea Primavera’nın performansını ve sesini çok beğendim. “Katedraller Zamanı” şarkısının orijinalindeki ile yarışır bir coşkuyu hissettirdi, müzikalden çıktıktan sonra kendi kendime sürekli katedraller zamanının geldiğini haykırdım. Yine büyük bir övgüyü ve Quasimodo hak ediyor; makyaj açısından orijinalinden daha başarılı ve “çirkin” olmuş. Oynayan Vural Bingöl’ün oyunculuğu da gerçekten takdire şayan.

Oyunculara -ve tabi ki dansçılara- ilişkin övgüyü tek tek yazmak yerine genel olarak çok başarılı bulduğumu söylemek daha kolay olacak sanırım. Frollo karakterine ilişkin olaraksa beynimde bir ikilem oluştu. Orijinal müzikaldeki karakter ile karşılaştırırsak çok sönük bir karakter gibi canlandırıldığını ve fiziksel olarak da öyle göründüğünü söylemek abartı olmaz ama sadece kitabı okumuş olsaydım bu karakteri abes görmezdim.

Ve nihayet olumsuz eleştirilere gelecek olursak, ne yazık ki söyleyecek birçok şey var. Bunlardan ilki, ses ile alakalı teknik bir sıkıntı. İlk perdede Quasimodo’nun dediklerini neredeyse hiç anlayamadım, ikinci perdede biraz daha iyi gibi geldi ama bu sefer de diğer karakterlerin sözlerini anlamakta çok zorlandım.

İkinci olarak biraz spesifik gelebilir ama, benim belki de “Belle”i geçecek kadar beğendiğim şarkı “Tu vas me détruire” idi. Kitabın da etkisiyle papazdan hem nefret ediyor ama bir yandan da acıyorum ve bu şarkının, kitabı okurken hissettiğim o duyguları harika yansıttığına inanıyorum. Bu şarkının “Beni yok edeceksin” olarak çevrilmesi yerine “Beni mahvetme” olmasının anlamı kaydırdığını ve şarkının etkisini azalttığını düşünüyorum. Çok ufak bir detay gibi görünebilir ama bir kişiye “beni mahvetme” demek kabullenişi ve artık karşı taraftan medet ummaya gidildiğini gösteriyor. Hikayede ise Frollo’nun böyle bir beklentisi yok, kendi içerisinde inandığı değerler ve fiziksel arzular arasında bir ikilem yaşıyor ve bunu kendi kendine çözecek hamleler yapıyor. Dolayısıyla bu ufak çeviri farklılığı, belki de ayrıntıcı bir kişi olduğum için, beni çok rahatsız etti ve beklediğim etkiyi yaratma konusunda eksik kaldı. Bunun dışında çevirileri genel olarak başarılı bulduğumu da ekleyeyim.

En önemli olarak gördüğüm problemi ise sona bıraktım. Müzikale gittiğimde kitabı henüz bitirmemiştim ve hikayenin sonuna ilişkin hatıralarım da çok berrak değildi fakat olay örgüsünü genel hatlarıyla biliyordum. Eğer bilmiyor olsaydım olayları yakalamakta ve hikayenin akışını anlamakta zorlanacağıma da eminim. Ses sisteminin azizliğine uğramak da bunu katmerledi tabii. Fakat problemin büyüklüğünü, eve dönüp bir hafta sonra orijinal müzikali baştan sona izlediğimde dehşete düşerek fark ettim.

Hikayenin eksikliği, eksiklikten çıkarıp yanlış olarak nitelendirebileceğim kadar fazlaydı. Türkiye uyarlamasında sondan ikinci veya üçüncü şarkı, orijinal müzikalde ilk perdenin bitişine denk geliyordu. Dolayısıyla hikayenin son kısımları ve aslında belki de en vurucu kısımları tamamen eksikti. Karakterlerin derinliklerini hissedeceğimiz ve onları daha iyi tanıyacağımız olayların hiçbiri eklenmemişti. Felsefi derinliği olmayan basit bir aşk hikayesi gibi görünüyordu fakat orijinalini izlediğimde birçok yerde aşk hikayesi olmaktan oldukça uzaklaştığını görebiliyordum. Bunu bir örnekle açıklamak istiyorum. Vereceğim örnek, hikayenin olay örgüsünden bağımsız sayılabileceğinden spoiler niteliği de taşımıyor bence, yine de uyarımı yapmış olayım.

Kitabı okurken, Victor Hugo’nun romandaki olayları bırakıp karakterlerden birinin sözünü açıklayarak okuyucuyla konuştuğu “Bu, şunu öldürecek” başlıklı bölümde, kitabı okumayı bırakıp heyecandan yerimde duramaz bir biçimde bu bölümdeki fikirleri insanlara anlatmaya başladım. Hugo’nun zekası karşısında öyle bir büyülendim ki dehşete düştüm. Anlattığım insanlar benim kadar abartılı bir tepkiyle karşılık vermediler ama benim için o bölümün yeri ayrı kaldı. Zaten Hugo’nun çok kişinin ilgisini çekmeyen minik detayları daha önce de beni böyle büyülemiştir. Sefiller’i okurken gördüğüm “Ey ideal! Yalnızca sen varsın.” cümlesi de benzer sonuçlar doğurmuş ve internet hesaplarımın tamamında yer etmişti. Oysa internette araştırdığımda bu söze ilişkin pek bir şey bulamıyordum. Bu bölümün de öyle olduğunu düşündüm.

Sonra orijinal müzikali izlerken gördüm ki bu kısma ilişkin bir şarkı var. Şair Gringoire ve Frollo arasında rönesansa ilişkin bir konuşma olarak geçiyor ve tabi ki kitaptaki kadar olmasa da “edebiyat mimariyi öldürecek” fikrini veriyor. Florence isimli bu şarkının sonunda da kitap bölümünün adı olan “Bu onu öldürecek” sözü tekrarlanıyor. Bu kısma yer verilmiş olması benim çok hoşuma gitti. Türkiye versiyonunda bunun olmamasını eksiklik olarak nitelendiremem çünkü zaten kırpılmış bir hikayede bu ayrıntıya yer verilmiş olması garip dururdu.

Genel olarak özetleyecek olursa, orijinali ile karşılaştırılamayacak bir müzikale gitmiş oldum. Diğer her şeyi tolere edebilirdim fakat hikayenin son kısmının olmaması, hikayenin adeta yanlış olması kabul edemeyeceğim bir yanlışlık oldu. Yine de bu müzikali, “Katedraller zamanı geldi” sözleri kulağımdan çınlayarak hatırlamayı deneyeceğim.

122 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Timsah Ateşi

Comments


bottom of page